-->

Theme Layout

Boxed or Wide or Framed

Theme Translation

Display Featured Slider

Featured Slider Styles

Boxedwidth

Display Trending Posts

Display Instagram Footer

No

Dark or Light Style

The things have changed so far. So, it's the right time to catch them up!

The things have changed so far. So, it's the right time to catch them up!

(This image has nothing to do with this post. I simply like van Gogh) I took some time off on writing in my blog. I know, it was not necessary to leave it like that. I do blame myself to let it down and just being too lazy to catch it up. But yeah, it has been a while that I wasn't in the town but I turned back! But I should admit that, during this period, I've seen lots of magnificent movies to write about. While I'm saying magnificent, I don't want to be understanded as I put my pretty pink glasses on just before watching every movie then I  loved every single scene of them, I wasn't like that, not at all. I narsistically enjoyed some of the movies that I watched because they were so open to the discussions with their palpable lines and symbols in their scenarios. I just loved them with all of their twisted values- or oppositely, their way of thinking that what is twisted, the underlined images which hide behind of fancy scenes, orientalistic point of vi...

Merhaba dogan gunes, merhaba bulut kardes...

Once kendinden baslamali insan sorgulamaya. Eger bir kaniya varmak istiyorsa tabii... Cunku baska insanlari incelemek her ne kadar "ilginc" olsa da aklimizin menzilinden ciktiklari vakit pek de net hatirlayamiyoruz davranislarini. Araya beyin denilen o lanet giriyor, ayariyla oynuyor anilarimizin. Hem de olaylari cok net hatirliyormusuz gibi hissettirerek, alttan alta oynuyor insanlarin bizde biraktiklari izlerle. Boyle olunca da eger o kisiye takinti derecesinde bagli degilsek onun davranislari uzerinde dusunmek de yoruyor bizi. "Aman bosver." diyoruz. Tembellestiriyor bizi su beyin denen sey! Oysa kendimizden cikarsak yola, sonucunda kendimizden tiksinecek olacagimizi hissetsekbile birakamiyoruz isin ucunu. "Neden ben boyle yaptim simdi?","Amacim neydi tum bunlari yaparken?" gibi sorunlar dolduruyor beynimizi. Gene ayari oynanmis, bu sefer cok cok daha iyi saklanmis bir beyin oyunu karsiliyor bizi bu sorunlarin her birinde. Baskalarinin b...

Das Leben der Anderen

Das Leben der Anderen

Filmin adının Almanca'dan tam çevirisi 'Başkalarının Hayatları'. 1984 Doğu Almanya'sında geçiyor. 2006 yapımı. En İyi Yabancı Film Oscarı aldı. İkinci Dünya Savaşı'nı ve Doğu - Batı Almanya karşıtlığını ele alan tonlarca film var. Ancak bu filmi diğerlerinden ayıran belli başlı özellikleri onun bu derece ünlü olmasını sağlıyor. Film Alman filmi olunca elimde olmadan kısa cümleler kurup sert bir giriş yaptım ortama. Hay Hitler! Senaryo bildiğiniz iplik gibi işlenmiş, son derece derin ve akıcı. Ayrıca karşımızda pek de alışık olmadığımız bir kahraman var. Olayları bir kameradan izlermişçesine onun gözünden izliyoruz. Ne BBG ne de John Malkovich Olmak'a benziyor bu protagonist. Durun açıklıyorum. Dönemimiz 80'ler. Doğu Almanya'da bir paranoya durumu hakim. Bundan entelektüeller de nasibini alıyor. Şüpheli olduğu düşünülen herkes izlenmeye, sonrasında da delil bulunduğu takdirde göz altına alınıyor. Şimdinin parkayla dolaşan sosyalist ente...

Django Unchained

Django Unchained

Artık rahatlıkla Tarantino'ya 'Öeh artık daha ne kadar aşacaksın kendini. Ayıptır yazıktır diğerlerine!' diyebiliriz. Diddem Erol ile ilişkisi olduğunu duyduğumdan beri aslında biraz mesafeliydim kendisine ancak o yönetmenliği, kurguyu, oyunculuğu -bir de çemçük ağzını ekleyeyim bari tam olsun- sevmemek mümkün mü? Django aslında 1966 yapımı bir kovboy filmi. Ancak karakterler o kadar sağlam ki film değil de roman olsaymış cuk otururmuş. Pazar günleri televizyonun başına geçip kovboy filmi izleme alışkanlığı olan insanlara gıpta etmekle birlikte bu tarz filmlerden çok da haz etmediğimi söylemeliyim. Ancak Tarantino bu filmi almış, evirmiş çevirmiş gene mükemmel bir şey yapmış ki o şeyin ne olduğunu bilen berigelsin. Hikaye Amerika'da, zenci ticaretinin en yoğun olduğu dönemde geçiyor. Django da zenci bir köle.Çok çok sevdiği bir karısı varmış ancak ikisini ayırıp satmışlar. Diğer kölelerle birlikte satılmak için yolda yürütüldüğü sırada aslında bir kemik t...

Luigi Lunari - Three on the Seesaw

Luigi Lunari - Three on the Seesaw

Türkçe'ye Tahterevallide Üç Kişi olarak çevirisi yapıldı Lunari'nin en bilindik oyunun. İzlediğimde on veya on bir yaşındaydım henüz. Annemin lise son sınıf öğrencileriyle gitmiştim. Şimdi o örenciler ne haldedirler hiçbir fikrim yok ancak benim hayatım boyunca unutamayacağım bir anımdaki davetsiz misafir olarak yer almaktalar. At gözlüğü takacak halim yoktu ya! Sahneye bakarken sağdan soldan onları da görüyordum. Ancak asıl olay sahnedeydi. O zamana kadar Tchaikovsky üçlemesini (Kuğu Gölü, Fındıkkıran, Uyuyan Güzel) görmüş, Sihirli Flüt'e, Carmina Burana' ya ve hatırlamadığım kadar tiyatroya gitmiştim. Birçoğu damağımda hoş bir tat bıraktı. Ancak bu oyun yok mu ah bu oyun? Bırakın damağımda hoş bir tat bırakmayı,     bana ağız göz girişerek beş duyu organımı da köreltti. İçimde yalnızca geniş, simsiyah bir boşluk duygusu bıraktı ve beni terk etti. Luigi Lunari 1934 yılında Milano'da doğmuş. Ünlü Piccolo Tiyatrosu'nun dramatürlerinden. Tarihle de b...

Bir Sıkılganın Egzistansiyalist Salınımları

Black Swan belki de günümüzün 'önündeki tek gerçek engel sensin.' mottosunu en iyi işleyen yapım. Zira insanın kendini bile bile sürüklediği durumlarda akla gelince içte bir sızlama etkisi yarattığı da aşikar. Filmlerden yola çıkıp şahsi meselelere bağlama işini çok iyi yapıyorum. Genelden özele yani. Politikacılarınkinin tam tersi yönde işliyor benim kafam. Beceremiyorum ucunu kendime dokundurmadan bir şeyler yazmayı. Bir hikaye yazarken bu normal tabi ancak film ve müzik yorumunda bazen işin ucunu kaçırdığım oluyor, doğru. Şimdi ise filmsiz, kitapsız, müziksiz; yalnızca kendim için yazıyorum. Kendi derdini anlatan bloggerları hep biraz ilgi odağı olmak isteyen, şımarık çocuklar olarak düşünmüşümdür. O nedenle zaten satır aralarına sıkıştırdım duygularımı, direkt belli etmekten utandım. Kim ne yapsın beni, değil mi? Önemli olan bir öznenin içine kendini katmak, o öznenin içinde kendi sonsuz gizli öznelerini yaratmak hem daha zor, hem daha az tatminkar. gene de mahlas...

Убийцы (1956) - Andrei Tarkovsky

Убийцы (1956) - Andrei Tarkovsky

Genel olarak hipster geleneklerinde görülen bir atılım yaparak 'Bu filmi bence pek de bilmiyorsunuz.' diyeceğim. Mainstream değil yani.  Hani nereden vardım bu kanıya diyecek olursanız, günümüz Türkiye'sinin entelektüel gençliğinin ölçü birimi olarak kullanılan Sigur Ros ve Andrei Tarkovsky'nin hemen hiç bilinmeyen müziklerini ve filmlerini bilmeniz ortamdaki cakanızı arttırır. Böyle bir amacınız varsa, yumulun buraya. Ha,öyle bir amacınız yok ancak benim gibi Tarkovsky'i can-ı gönülden seviyorsanız; 'Sarılalım sıkı sıkı!' Şimdi bu film kısa bir film. ( yazıya böyle başladık bakalım sonu nasıl gelecek) Andrei ağabeyimiz, canımız ciğerimiz henüz film (vgik- SSCB'de açılan, dünyanın ilk film okulu) okulunda okurken, bunu proje olarak çekiyor. Ayrıca filmde kendisi ikinci müşteri rolünü üstleniyor. Pek göremiyoruz anlayacağınız henüz 20 yaşındaki Tarkovsky'i. 1956 yapımı bu filmi izlerken o gözümüzde hep karizmatik,her şeyi bilen, aşmış...

Djeca

Djeca

Djeca, İngilizce'ye Children of Sarajevo olarak geçirilmş olsa da aslında Boşnakça 'çocuklar' manasına geliyor. 12. Brüksel Akdeniz Filmleri Festivali'nin dördüncü günde gösterildi ve izleyenlerin bazılarının midesini bulandırdı. Nedeni kesinlikle içerikle ilgili değil. Aslına bakarsanız benim son derece beğendiğim ve değişik bulduğum çekim stili insanların midesini bulandıran. Doğruyu söylemek gerekirse gerçekten de biraz fazla titriyor kamera. Ancak bu şekilde Rahima'nın beynine çok daha kolay girip, orada neler olup bittiğini çok daha iyi kavrayabiliyoruz.  Film anne-babaları Bosna Savaşı'nda öldürülen iki kardeşin hikayesini anlatıyor. Abla olan Rahima hayatın zorlu şartları altında ezilmiş, erkek kardeşine kol kanat germiş, çocukluğunu tabancalar arasında bırakmış, başörtülü ve son derece edilgen bir karakter. Bir restoranda ahçı olarak çalışıyor ve gerek duruşu, gerek yaptıklarıyla insanların ona karşı 'Nasıl olsa karşılık veremez. İstediğ...

A.C.A.B.:All Cobs Are Bastards

A.C.A.B.:All Cobs Are Bastards

2012 İtalyan/Fransız yapımı bu filmin yönetmeni Stefano Sollima. Bir 'holigan' mottosu olan 'A.C.A.B.'nin film adı olarak seçilmesi oldukça güzel olmuş. Zira film tamamen polisler/holiganlar arasında geçiyor. Verdiği mesajlar son derece açık. Senaryonun bazı yerlerinde, sonuca ulaşabilmek amacıyla zorlamalar yapılmış olsa da, film genel olarak İtalya'da yükselen faşizmi ve aslında birbirlerine her daim karşı karşıya duran holiganları ve polisleri aslında birbirlerinden ayıran şeyin yalnızca üniforma olduğunu anlatıyor. Film önceleri polislerin gözüyle verilirken, olay yavaştan yavaştan polislerin aslında karşıt oldukları insanlara ne kadar benzediklerine dönüyor. Her daim birbirlerinin paçalarını kurtarmaları, içlerindeki bitmek tükenmek bilmeyen nefret duygusu ise gerçekten 'abartılmadan' verilmiş. Sonuçta Nobel Barış Ödülü almış insanlardan söz etmiyoruz burada. Pazar günü yapılan maçlarda ve zor olaylarda görev alan çevik kuvvetlerden söz ediyo...

Chuck Palahniuk ve Romanlar Üzerine

Chuck Palahniuk ve Romanlar Üzerine

Beni Chuck Palahniuk'la tanıştıran eser Ölüm Pornosu. Sanırım üç saat gibi bir sürede bitirmiştim ancak öyle bir çırpıda okunup bir çırpıda unutulan eserlerin aksine bu kitabı unutmak benim için imkansız oldu. Konusunun ilginçliği de buna etken ancak Chuck Palahniuk'un o kendine has betimlemeleri, olay örgüsünü dokuma biçimi o kadar ilgimi çekti ki, beni kendisinin bir romancıda çok işlemleri kafadan yapabilen bir matematikçi olduğuna inandırmayı başardı.  Neden mi matematikçi diyorum? Çünkü roman yazmak hesap işidir de ondan. Ha, öyle oturup iki artı iki eşittir dört demiyorsun tabii ki. Ancak olayları kurguluyorsun, ne yazacağını düşünüp bazı yerleri ekleyip bazı yerleri çıkarıyorsun. Eğer iyi bir biçimde kurgulamadıysan veya kurguladıklarının dışına çıktıysan 'x'in değerini bulabilmen de imkansız oluyor! Tabii roman yazmada sonuçtan olduğu kadar gidiş yolundan da puan verilir. O nedenle anlatılan hikaye ve betimlemeler,  imgelemler de son derece sağlam o...

Infinyteam