Japon ressam Riusuke Fukahori, hiperrealist Japon balığı resimleriyle sanat severlere renkli "gerçekçi" bir şölen sunuyor. Herhalde anası babası küçükken baktığı Japon balıklarını ölünce klozete atmamış ve bu şekilde ileride psikoloğuna anlatacağı türlü türlü travmalar yaşamamış olacak, Riusuke Fukahori'nin bir tutkusu var; akrilik boyayla Japon balıklarının üç boyutlu, gerçekçi mi gerçekçi resimlerini yapmak. Fukahori onu ünlü yapan ve ne zaman bir yazıda sözü edilecek olsa adının başına "yenilikçi ve ilginç" sıfatlarının gelmesini sağlayan bu tekniğe 2002 yılında başlamış. Ancak Fukahori, resimlerinde "Oh, güzel oldu valla" seviyesine gelmesinin sekiz yıl aldığını belirtiyor. Sekiz yıllık çalışmanın ürünlerini biz de büyük bir hayranlıkla izliyoruz. Geç olsun güç olmasın diyelim, ne diyelim. 1995 yılında Aichi Sanat Üniversitesi'nden mezun olan Fukahori, kısa süre içinde sanat camiasının bile hayalini kurduğu gibi rahat ve yarat...
Tokyo Ghoul:re 110. Bölüm inceleme
Tokyo Ghoul:Re 109. Bölüm İnceleme: http://www.sutunc.com/2017/01/tokyo-ghoulre-109-bolum-inceleme.html Vat a çeptır oh may gaş! Sensei'nin bize sevmediğimiz karakterleri allem edip kallem edip sevdirme huyu yeniden hasıl oldu bu bölümde. Urie'nin o tüm kendini beğenmiş, yükselme arzusuyla yanıp tutuşan, istediği şeyi elde etmek için her şeyi yakıp yıkan karakterine gıcık olanlar yalnızca iki sayfada çark ettiler. Ben başından beri severim Urie'yi o nedenle sorun yok benim için. Tokyo Ghoul'da baba takıntısı olmayan pek karakter yok. Ayato babasının güçsüzlüğüne ve pasifliğine takık. Zira Urie de öyle. Sensei3nin bunu bilinçli olarak yaptığını zannetmiyorum. Aynı gerçek hayatta ondan üç yaş büyük bir ablası olduğu ve ablasıyla çok iyi anlaştığı gibi. (Senseinin bir de kız kardeşi var ancak onunla o kadar da iyi anlaşamıyor) Touka-Ayato, Yomo-Hikari ilişkisi de bu abla-kardeşe örnek olarak verilebilir. Arima Kaneki'yi fiziksel olarak çökerterek güçlen...
Kaos İstenci, Misantropinin İnsancıllığı ve Kötü Çocuk Distopya
Geçen söyleşilerimizden birinde mangaka dost Ali kendi mangasını devam ettiremediğinden, şu an için mangayı çizmek için gerekli olan duygu durumundan yoksun olduğundan bahsetmişti. Ben de cevap olarak “Sevgili yap, ayrıl,” demiştim. İzleyicilerle gülüp eğlenmiştik sonrasında bu konu üzerinden. Meğer ne zamandan beri bu paralellikteki düşünceler –“bu”dan kastımın ne olduğuna biraz ileride değineceğim, şimdilik muallakta kalsın- kafamda parça pençik bir şekilde, incik cıncık şekilde dönüp duruyormuş, onu fark ettim. Bir eylemi gerçekleştirmek için bize gereken motivasyonun nereden geldiğine dair kafa yormaya başladım. Hani sabah akşam da bunu düşünmedim ama bir yandan otomatik pilotta hayatı yaşarken diğer yandan da kafamda bu konuyu tarttım ettim, olgunlaşınca da yazıvereyim dedim. Misantropi ile ilgili birkaç yazım zaten mevcut: Distopya ile ilgili de yazılarım, hatta bir de novellam var. Novellamın distopyaya övgü içeren kısmını geçen sene paylaşmıştım. Şuradan okuyab...
Sake nedir? Nasıl içilir? Samuray'ın harman, her yiğidin suşi yiyişinin farklı olduğu uzak mı uzak bir memleketin içkisi sake. Bu kadar ipucu yetmediyse size Pokémon diyeyim. Hah, evet evet, Japonya. Pirinç ve tahıl tozundan yapılan sakeye pirinç şarabı veya pirinç rakısı da denmekte. Bu tabirlerden sakeye en uygun düşeni ise gerek yapım şekli, gerekse alkol oranı ele alındığında pirinç şarabı. Çünkü bu ilginç içki her ne kadar tek bir yudumda genzinizi boydan boya yaksa ve bu nedenle de yüksek alkollü hissi uyandırsa da aslında alkol oranı yüzde 14 ila 20 arasında değişmekte. Rengi de ayrıca beyaz şarabı andırmakta. Ancak siz siz olun, "Nasıl olsa şaraba benziyor" diye bir şişe sakeyi kafaya dikmeye kalkışmayın. Hele de Japonların yanında! Gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya bağlı olan Japonlar alkol servisine ve içme şekline de azami önem gösteriyorlar. İşte size bir ortamda sake içileceği zaman uymanız gereken kurallardan ufak ipuçları: Sake geleneksel o...