denemeler ve yanılmalar
Ramazan'da İçki İçmek, Hoşgörünün "Ah"ı ve Alt-Üst Mekanizmasının Gerekliliği
Şu hayatta beni çok kıllandıran -irite eden demeliydim ancak ağzım öyle elit elit şeylere alışkın değil, kusura bakmayın- kelimelerden biridir "hoşgörü". Öyle çok fazla şey de kıllandırmaz zaten.
Örneklerin üzerinden gidersem daha iyi anlaşılır söylediğim ve işin sonunda nereye varacağım;
"Başörtüye hoşgörü göstermek", "Ramazan'da yemek yiyenlere hoşgörü göstermek"
Şu zamana kadar işleyişte herhangi bir sorun yoktu. İnsan güdülerine dayanan her şey gibi, -örnek vermek gerekirse Liberalizm, üreme, yemek yeme, barınma vs. vs.- tıkır tıkır işliyordu bizim likit alt-üst mekanizması. Sorun ise hoşgörünün bir aşağı görme aracı olduğunun farkında olmadan, kendini alt olarak benimseyen kitelelerin ufak ufak, yemeği bitirdiğinizde yapacak bir şey bulamadığınızda peçeteyi tiftik tiftik yolup masanın üzerinde bir parçalanmış peçetelerden bir tepe olurşturmanız gibi yavaş yavaş biriken ve etrafa dağılması bir üflemeye bakan öfkesinin pırtlayacak br şey bulmasıyla başladı.
Kendinin alt olduğunu kabullenen ve üstlerin astlara yaptığı şekilde hoşgörü bekleyenlerin düşüncesi çarpık ve doğaya aykırıdır. Asıl sorun da buradan kaynaklanır. Sorunun iyice irdelenmesi isteniyorsa eğer, likit halinden katı haline dönüşen ve bir türlü başka bir kabın şeklini alamayan, bu nedenle de tabir-i caizse kabına sığamayıp taşan, efendime söyleyeyim kendi havasında içki içen birkaç kişinin dükkanını basan, sigara içen görünce dayak atan gözü dönmüş bireylerin kendilerini neden bir türlü "hoşgörü göstermesi gerekenler" sınıfında hissedemediğine bakılması gerekir.
Şimdi "Bakıp bakıp duruyoz da n'oluyo?" diye soranlarınız var kendi kendine büyük ihtimalle. Çok şey olur. Ha, ben "Türkiye'nin karanlıık geçmişi açılsıııın!" şeklinde nidalarla söylemimi devam ettirecek değilim. Türkiye'nin geçmişi herhangi bir Batı ülkesinden daha karanlık değil. Yalnzı onlar kendi ülkelerini karalamaya bizim kadar meraklı değiller. Farkımız kötülükte değil, kötülüğü nasıl ele aldığımızda. Bu nedenle de, hoşgörü bekleyen kesmin, doğal ortamına, yani kendini üst addeden ve etrafındakilere hoşgörü göstermesinin gerekliliğini hisseden hale getirmenin yolu topluca bulunmalı. Teker teker çok zaman alıyor hem, bir tarafı süpürürken diğer taraf tozlanıyor.
Tabii illa bir fikir beyan etmem gerekirse, bunların hiçbir önemi yok. Ben Koreli arkadaşa üzüldüm yalnızca. O da, yabancı bir ülkede var olmanın ve o ülkede istenmeyen kişi ilan edilmenin ne denli zor olduğunu bilmemden dolayı. Kendi ülkesi olsa bir kırılacaksa, "elin" memleketinde bin kırılıyor insan.
Sorunun global açıdan ele alınırsa ancak çözülebileceğini söyledim. Ancak tahminim bunun tam tersi olacağı yönünde. Yani, alt oldukları için kendilerine hoşgörü gösterilmesinin doğal bir hak olduğunu iddia eden sınıf, yani altın aslında kendi kendine her yün yeniden yarattığı üst sınıf, alta hoşgörü göstermeyi bırakırsa olabileceklerden bahsediyorum. Nasıl, alt, alt olmaktan vaz geçemiyor, bu travmayı yüz yıllar geçse de bir türlü üzerinden atamıyorsa, aynı şey alt tarafından sürekli bilinçsizce desteklenen üst için de geçerli. Üst, alta dönüşmeyeceğinden, aynı şekilde altta oluşan öfke, katı halini almış olan üstün alt kalıbına bir türlü oturmamasından dolayı aynı türden tepkimelerle çoğalıp patlayabilir. Bunun için gerekli her koşul var. Havalar da sıcak hem.
İş aslında yeniden likit hale geçip, bir öyle bir böyle yaşamakta. (Yazar burada "Hepimiz şöyle-böyle olalım" mesajı veriyor)
Hiç yorum yok
Yorum Gönder