-->

Theme Layout

Boxed or Wide or Framed

Theme Translation

Display Featured Slider

Featured Slider Styles

Boxedwidth

Display Trending Posts

Display Instagram Footer

No

Dark or Light Style

Sherlock: When an Old Phenomenon Creates a Brand New Phenomenon

Sherlock: When an Old Phenomenon Creates a Brand New Phenomenon

Sherlock Holmes. a fictional character created by Sir Arthur Conan Doyle in 1887. This extremely clever, arrogant and isolated character still keeps his popularity and already became one of the symbols of England. A characteristic hat, pipe, coat and a brilliant mind. These are the first things that our minds evoke us when we hear the name of Sherlock. A lot of well-known actor played Sherlock, a lot of unpopular actor played as Sherlock Holmes and became popular. Even a man who is considered to be one of the best actors of our times, Robert Downey Junior has played him and became more and more popular. But the thing is; any of this actors could let the legend of Sherlock Holmes under his shadow and became a phenomenon; until now... Sherlock is a British Tv serie of BBC 1, started in 2010 and still goes on with it's addicts-fans which increase day by day.  Benedict Cumberbatch portrays Sherlock Holmes and Dr. John Watson is portraying Martin Freeman and tis

Belgians First: Loft

Belgians First: Loft

I can not consider myself as an expert on Belgian movies but I can clearly say that Loft was the best Belgian movie that I have ever seen so far. How did I get this opinion is the  powerful stories of  each character, well organised scenaro and a director who loves to show the details. The duration of the film is about 2 hours but there's nothing to be worry about on getting bored or so because during that time your blood will flow extremly fast through your veins and especially in some scenes you will not be able to think about even the concept of the time, no I am not exaggerating.  The story runs around five different close men and starts from a loft that they rented to meet with their fancy women- mistresses- in their leisure times. They go their works, then after their homes and sometimes,whenever they want to have some fun, they to go this "loft". Everyting goes perfect until the day that a body of a dead woman gets find in the loft by them. A lof

The Destrucion of the Happy Family Portrait in Hollywood: Kramer vs Kramer

Imagine a family with two or three children; who lives in a big house at the outskirts of the city which has two flats and a big garden. Oh! Of course! I almost forget to add the dog and the car into this marvelous image! The father works, the  mother -probably a blonde one-stays at home and prepare her children for school and takes care if there's any toddler one.  And here it is, we already reached our ideal family which constructed by Hollywood and empossed to us like the 'ideal life' for all this years. But It would be so easy to blame Hollywood on everything and close the case. But the reality hides in somewhere else. I don't say it just to saying something so your interest will be sharpened for the next paragraphs; all we need is to looking at the historical background and find what brought us to this image so far.  The think which I need to digg up is, how we reached at this point? What is the historical background which hides behind this image? We can easily s

The things have changed so far. So, it's the right time to catch them up!

The things have changed so far. So, it's the right time to catch them up!

(This image has nothing to do with this post. I simply like van Gogh) I took some time off on writing in my blog. I know, it was not necessary to leave it like that. I do blame myself to let it down and just being too lazy to catch it up. But yeah, it has been a while that I wasn't in the town but I turned back! But I should admit that, during this period, I've seen lots of magnificent movies to write about. While I'm saying magnificent, I don't want to be understanded as I put my pretty pink glasses on just before watching every movie then I  loved every single scene of them, I wasn't like that, not at all. I narsistically enjoyed some of the movies that I watched because they were so open to the discussions with their palpable lines and symbols in their scenarios. I just loved them with all of their twisted values- or oppositely, their way of thinking that what is twisted, the underlined images which hide behind of fancy scenes, orientalistic point of vi

Merhaba dogan gunes, merhaba bulut kardes...

Once kendinden baslamali insan sorgulamaya. Eger bir kaniya varmak istiyorsa tabii... Cunku baska insanlari incelemek her ne kadar "ilginc" olsa da aklimizin menzilinden ciktiklari vakit pek de net hatirlayamiyoruz davranislarini. Araya beyin denilen o lanet giriyor, ayariyla oynuyor anilarimizin. Hem de olaylari cok net hatirliyormusuz gibi hissettirerek, alttan alta oynuyor insanlarin bizde biraktiklari izlerle. Boyle olunca da eger o kisiye takinti derecesinde bagli degilsek onun davranislari uzerinde dusunmek de yoruyor bizi. "Aman bosver." diyoruz. Tembellestiriyor bizi su beyin denen sey! Oysa kendimizden cikarsak yola, sonucunda kendimizden tiksinecek olacagimizi hissetsekbile birakamiyoruz isin ucunu. "Neden ben boyle yaptim simdi?","Amacim neydi tum bunlari yaparken?" gibi sorunlar dolduruyor beynimizi. Gene ayari oynanmis, bu sefer cok cok daha iyi saklanmis bir beyin oyunu karsiliyor bizi bu sorunlarin her birinde. Baskalarinin b

Das Leben der Anderen

Das Leben der Anderen

Filmin adının Almanca'dan tam çevirisi 'Başkalarının Hayatları'. 1984 Doğu Almanya'sında geçiyor. 2006 yapımı. En İyi Yabancı Film Oscarı aldı. İkinci Dünya Savaşı'nı ve Doğu - Batı Almanya karşıtlığını ele alan tonlarca film var. Ancak bu filmi diğerlerinden ayıran belli başlı özellikleri onun bu derece ünlü olmasını sağlıyor. Film Alman filmi olunca elimde olmadan kısa cümleler kurup sert bir giriş yaptım ortama. Hay Hitler! Senaryo bildiğiniz iplik gibi işlenmiş, son derece derin ve akıcı. Ayrıca karşımızda pek de alışık olmadığımız bir kahraman var. Olayları bir kameradan izlermişçesine onun gözünden izliyoruz. Ne BBG ne de John Malkovich Olmak'a benziyor bu protagonist. Durun açıklıyorum. Dönemimiz 80'ler. Doğu Almanya'da bir paranoya durumu hakim. Bundan entelektüeller de nasibini alıyor. Şüpheli olduğu düşünülen herkes izlenmeye, sonrasında da delil bulunduğu takdirde göz altına alınıyor. Şimdinin parkayla dolaşan sosyalist ente

Django Unchained

Django Unchained

Artık rahatlıkla Tarantino'ya 'Öeh artık daha ne kadar aşacaksın kendini. Ayıptır yazıktır diğerlerine!' diyebiliriz. Diddem Erol ile ilişkisi olduğunu duyduğumdan beri aslında biraz mesafeliydim kendisine ancak o yönetmenliği, kurguyu, oyunculuğu -bir de çemçük ağzını ekleyeyim bari tam olsun- sevmemek mümkün mü? Django aslında 1966 yapımı bir kovboy filmi. Ancak karakterler o kadar sağlam ki film değil de roman olsaymış cuk otururmuş. Pazar günleri televizyonun başına geçip kovboy filmi izleme alışkanlığı olan insanlara gıpta etmekle birlikte bu tarz filmlerden çok da haz etmediğimi söylemeliyim. Ancak Tarantino bu filmi almış, evirmiş çevirmiş gene mükemmel bir şey yapmış ki o şeyin ne olduğunu bilen berigelsin. Hikaye Amerika'da, zenci ticaretinin en yoğun olduğu dönemde geçiyor. Django da zenci bir köle.Çok çok sevdiği bir karısı varmış ancak ikisini ayırıp satmışlar. Diğer kölelerle birlikte satılmak için yolda yürütüldüğü sırada aslında bir kemik t

Luigi Lunari - Three on the Seesaw

Luigi Lunari - Three on the Seesaw

Türkçe'ye Tahterevallide Üç Kişi olarak çevirisi yapıldı Lunari'nin en bilindik oyunun. İzlediğimde on veya on bir yaşındaydım henüz. Annemin lise son sınıf öğrencileriyle gitmiştim. Şimdi o örenciler ne haldedirler hiçbir fikrim yok ancak benim hayatım boyunca unutamayacağım bir anımdaki davetsiz misafir olarak yer almaktalar. At gözlüğü takacak halim yoktu ya! Sahneye bakarken sağdan soldan onları da görüyordum. Ancak asıl olay sahnedeydi. O zamana kadar Tchaikovsky üçlemesini (Kuğu Gölü, Fındıkkıran, Uyuyan Güzel) görmüş, Sihirli Flüt'e, Carmina Burana' ya ve hatırlamadığım kadar tiyatroya gitmiştim. Birçoğu damağımda hoş bir tat bıraktı. Ancak bu oyun yok mu ah bu oyun? Bırakın damağımda hoş bir tat bırakmayı,     bana ağız göz girişerek beş duyu organımı da köreltti. İçimde yalnızca geniş, simsiyah bir boşluk duygusu bıraktı ve beni terk etti. Luigi Lunari 1934 yılında Milano'da doğmuş. Ünlü Piccolo Tiyatrosu'nun dramatürlerinden. Tarihle de b

Bir Sıkılganın Egzistansiyalist Salınımları

Black Swan belki de günümüzün 'önündeki tek gerçek engel sensin.' mottosunu en iyi işleyen yapım. Zira insanın kendini bile bile sürüklediği durumlarda akla gelince içte bir sızlama etkisi yarattığı da aşikar. Filmlerden yola çıkıp şahsi meselelere bağlama işini çok iyi yapıyorum. Genelden özele yani. Politikacılarınkinin tam tersi yönde işliyor benim kafam. Beceremiyorum ucunu kendime dokundurmadan bir şeyler yazmayı. Bir hikaye yazarken bu normal tabi ancak film ve müzik yorumunda bazen işin ucunu kaçırdığım oluyor, doğru. Şimdi ise filmsiz, kitapsız, müziksiz; yalnızca kendim için yazıyorum. Kendi derdini anlatan bloggerları hep biraz ilgi odağı olmak isteyen, şımarık çocuklar olarak düşünmüşümdür. O nedenle zaten satır aralarına sıkıştırdım duygularımı, direkt belli etmekten utandım. Kim ne yapsın beni, değil mi? Önemli olan bir öznenin içine kendini katmak, o öznenin içinde kendi sonsuz gizli öznelerini yaratmak hem daha zor, hem daha az tatminkar. gene de mahlas

Infinyteam