Vals Im Bashir, Beşir'le Dans'ın İbranicesi. Bilemiyorum neden şu zamana kadar adını duymamıştım bu filmin. Sanırım Turgutreis Carrefour Express'de bir büyü var. Geçen sene de aynı dönemlerde sıcaktan bunalıp kendimi Karfur'a atmış, Gus Van Sant'in Elephant'ını satın almıştım. Bu sene de aynı metodu izleyerek birkaç film alayım dedim. Zaten topu topu on beş yirmi film var markette. Bir köşeye atılmış, beş liralık filmler bunlar. Terminatör, Maskeli Beşler gibi dvdlerin arasından yaptığım seçkilerse her seferinde beni daha da fazla şaşırtıyor. Vals Im Bashir ise 'Su Tunç'un en iyileri' bölümüne ilk beşten giriş yaptı bile.
Benim dönemim ve benden bir iki önceki kuşak eminim ki Yahudi soykırımı ile ilgili filmleri izleyerek büyüdü. Piyanist, Schiller's List, Hayat Güzeldir diye devam eder bu filmlerin listesi. O kadar çoklar ki artık bir süre sonra insan bu filmler nedeniyle Yahudi soykırımına karşı duyarsızlaşmaya bile başlayabiliyor. Bu şekilde hissizleşen insanları suçlamamamız gerek. Çünkü artık propoganda amacı haline gelmiş ve 'Nasıl olsa tutar.' diye piyasaya sürülen soykırım filmleriyle doldu ortalık. Yok, Kamer Rouge'un Kamboçya'da gerçekleştirdiği ya da Sudan'da halen devam etmekte olan soykırım değil bahsettiğim. Yalnızca Yahudilerle alakalı olan. Kim ne yapsın diğer soykırımları filmleştirip sunmayı, öyle değil mi? (Killing Fields çıkmış bir adam akıllı işte.) Ha, şimdi Srebrenica ile ilgili film yapma modası da başladı. Bu tarz filmlerin dvdlerinde film başlamadan önce çıkan yazılarda ' Association with Belgium, Holland, France, USA, England' vs.vs. gibi yazılar görmeniz pek mümkün. Medeniyetin beşiğinin arka bahçesinde, gözler önünde gerçekleşen bu olayda ellerine kan bulaşan bu beşiği temizlemenin yolunu Holocaust'da olduğu gibi yılda bir film pırtlatmak olarak buldular. Hollywood'sa kanlı ellerini Angelina Jolie maşasıyla uzatmakta buldu çareyi. Samimiyetsizlik yüzyılın vebası. Heyhat!
Oh! Hem içimdekileri döktüm hem de Vals Im Bahsir'i övebilmek için malzeme çıkartmış oldum kendime. Şimdi sırada bu herhangi bir İsrail lobisine ait olan, onların desteğiyle belki de hiçbir zaman gitmedikleri o 'so called mother land' lerini (Türkçeye çevirince olmadı. Britanya köpeğiyim. Evet!) veya soykırımları anlatan insanlardan kendi açıma bıktım usandım. Neyse ki Vals Im Bashir, İsrail-Lübnan Savaşı'nı, gerçekten o savaşa katılan, halis muhlis Haifalı birinin gözlerinden anlatıyor. Meğersem benim gıcıklığım tüm dünyayı sarmalamış olan İsrail Lobisi ve onun propogandalarınaymış. İsrail'in politikasını da desteklediğimi söyleyemeyeceğim ama hiç olmazsa bu film bana ' O kadar Yahudi filmi izledim, bu adamlar bana ilk defa gerçekten Orta Doğulu gibi geldi. Neden acaba?' diye sordurdu film boyunca. Sonra dank etti kafama İsrail'i gerçek manada yaşayan birisinin gözüyle ve İbranice olarak hiçbir film izlememiştim bu güne kadar. Anne babası ünlü Yahudi kampı Auchwitz'den kurtulan Ari Folman'ın bu filminin Persepolis'den etkilenmediğini söylemek yanlış olur. Bu etkilenmesiyle bile sempati duydum adamlara. Cavcaklı Hollywood savaş filmleri yerine İran'daki rejim değişikliğini anlatan bir başyapıttan etkilenilmesi âlâ, herhangi bir grubun propogandasını yapmadan insanî değerleri öne çıkararak önemli bir savaşı ve soykırımı ele almasıysa aleyülala. (Yahşi Batı'dan çaldım bu lafı. Saygılar..)
Animasyon olması ve Orta Doğu'daki bir savaşı anlatması sebebiyle Persepolis'e ne kadar benzese de, aslında oldukça farklı bir film Vals im Bashir. Filmleri kıyaslamanın o filmlerde emeği geçenlere saygısızlık olduğunu düşündüğümden fazla uzatmak istemiyorum. Ari Folman kendisini oynuyor bu filmde. Ayrıca bütün karakterleri de kendisi seslendiriyor. Kurgu oldukça sağlam. Ari Folman'ın kendinden ve yaşadıklarından yola çıktığı çok açık. Bu da filmdeki karakterle empati kurmanızı sağlıyor. İsrail'in Lübnan'ı işgali sırasında yanında bulunan askerlik arkadaşının eski zamanlara dair gördüğü bir rüyayla başlıyor Ari'nin kendi düşleriyle gerçeği ayırt edemediği kendi iç denizine dalışı. Savaşla ilgili hemen hiçbir şey hatırlamıyor çünkü. Cephede birlikte savaştığı arkadaşlarına gidiyor, komutanlarını buluyor ve zihnindeki parçaları teker teker birleştirmeye çalışıyor. İsrail'in desteklediği, Hristiyan Lübnanlı Beşir'in öldürülmesiyle kızışan olaylardan sonrasını hiçbir biçimde hatırlamayan Ari, diğer askerlerin anılarından da faydalanarak zihnindeki eksik yapbozu tamamlamaya çalışıyor.
Not: Filmin adını aldığı sahne o kadar etkileyici ve sanatsal ki, Ari Folman eğer biraz daha bu tür mükemmel benzetmeler yapsa herhalde en iyi yönetmenler arasına girer sanıyorum.
Ben bu filmi çok sevdim. Gerek zorlamaya kaçmaya, duru ancak son derece yerinde, git gide genişleyen dar bir patikaya benzeyen kurgusu ve hiçbir ülkenin sempatizanlığını yapmamasıyla benden bayağı yüksek bir puan aldı kendisi.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder