Good Bye Lenin; Wolfgang Becker'in "şaheseri".
Yalnzıca eski olan iyidir mantalitesiyle yaşayan insanlar var günümüzde. Artık her şeyin kirlendiğini, saflığını kaybettiğini düşünen, sinema sektörünün Hollywood yapımları yüzüdnen çökmek üzere olduğundan ykaınan miniminnacık bir kesimden bahsediyorum. Bu grup her ne kadar küçük ve 21.yüzyıl Türkiye'sinin genel- geçer doğrularına göre ötekinin de ötekisi kabul edilse de ben onlara hitabetmek istiyorum.
-Yahu kafayı mı çırtlattınız siz? Bir bakın etrafınıza neler oluyor diye. Eski iyi güzel de, bizim şimdi yaptıklarımız da bir otuz sene sonrasının eskisi olmayacak mı? Hem mis gibi yapımlar da çıkıyor arada.
(Hollywood konusunu açıp kendi sinirmi de bozamam. Amerikan bağımsız filmi güzeldir ama, izlenir.)
Koskoca bir yapım var karşımızda: Good Bye Lenin. İşlediği konunun ilgi çekici olması, bir yandan tarih öğretirken bir yandan da bunu izleyicileri hiç sıkmadan, ufak anektodlarla vermesi, anne-oğul ilişkisinin irdelenişi. İkiye bölünen bir ülkenin binlerce parçaya bölünen aileleri, sosyalizm ve kapitalizm eleştirisi, doğru seçilen müzikler, acıtasyona kaçmayan duygusal sahneler ve kırıp geçirmeyen ancak oldukça eğlendiren komedi unsurları. Kıvamında bir film Good Bye Lenin. Çoğu şey doğru düşünülmüş, doğru kurgulanmış. En önemlisi de başrolüne Daniel Brühl gibi bir şaheser seçilmiş. Beğenmem. Zor beğenirim. Ama arkadaş son derece ciddi bir konuyu ciddi olduğunu hissettirmeden ancak her bir ögesiyle akıllara kazıyan böylesine başarılı bir film için bula bula bu insanı mı buldunuz? Mimiklerine bakayım, aman bir şey kaçırmayayım diye filmi izleyemedim. Ayıp. Neyse öhöm...
Film Doğu Almanya'da, eşi evi terk edip Batı Almanya'ya kaçtıktan sonra kendini ülkesine ve ülke ideolojisine adayan Christiane'ın kalp krizi geçirip komaya girmesiyle başlar. Oğlu ve kızı da 8 ay sonra komadan çıkan ve hiçbir şekilde heyecanlanmaması gereken annelerine onun 8 aylık bilinçsizliğinde duvarın yıkıldığını ve sosyalizmin sona erdiğini söylemez. Onun yerine annelerine
halen sosyalizmin hüküm sürdüğü ideal bir Doğu Almanya yaratırlar ve etraflarındaki herkesi bu oyuna dahil ederler.
Sıkı sosyalist annesine karşın özgürlüğü savunan Alexander'ın parkalar giyip diğer gençlerle birlikte sokakta eylem yapması, sosyalist polislerin onları tutuklayıp götürmesi, "Allah Allah, dünya tersine mi döndü ne?" diye sordurabilir size.
Ne güzel filmsin sen Good Bye Lenin! Tabii arada " Her şeyi birden yapayım oh." mantığını sezmedim değil. Çoğu kişinin böyle düşündüğünü zannetmiyorum ancak hem insanların Berlin duvarından önce ve sonra yaşadıklarını aktarayım, hem araya bir aşk ilişkisi koyayım, hem abla-kardeş hem baba-oğul hem anne-oğul ilişkisini irdeleyeyim hem hem hem diye atlanınca olayafazla dolu bir senaryoyla karşılaşmış olduk.Filmde tartışmasız en hoşuma giden sahneyse Alexander'in çocukken yaptığı roketle-veya bir eşiyle- annesinin küllerini uzaya savurması oldu. Kurgu baımından o kadar bağlayıcı bir sahneydi ki. "Vay anasını Cafer" dedim. Aslında demedim. Tatlı tatlı güldüm. Böyle bir şirin oldum ne bileyim. Daniel factor strikes again. Neyse öhöm...
Oturup uzun uzun Batı- Doğu Almanya tarihini anlatacak değilim. Hemen hepimiz binlerce kez sosyalist ülkelerde yaşananları konu edinen filmler izlemişizdir. Tabii bu filmin farkı herhangi bir ideolojinin tarafında olmaması. Öyle olmadığını, her tarafın da eksisi ve artısıyla veriyor. Belki de o nedenle filmi alıp böyle sarılasım geldi. İyi niyetli bir film. Gerçekten..
Hiç yorum yok
Yorum Gönder