Ya tüm hayaıtmız bir oyundan ibaretse?
Medyanın ne raddelere ulaştığını abartılı ve son derece çarpıcı bir yorumla ele alan bir film The Truman Show.
Günümüzde insanların kendilerini kamera dolu evlere kapattıkları, para kazanmak ve izlenmek uğruna her türlü şeyi yapmayı göze aldıkları bu dönemde tam da olması gerektiği gibi bir film olmuş. Jim Carrey'nin müthiş oyunculuğuyla da birleşince ortaya görsel bir şölen çıkıvermiş.
Truman otuzlu yaşlarında bir sigortacıdır. Bir evi, arabası ve onu seven bir karısı vardır. Babasını tekneyle balık avına çıktıkları bir gün fırtınaya kaptırmıştır ve babası o günden sonra bir daha görünmemiştir.
Lise yıllarında ise Lauren adında bir kıza aşık olmuş, ancak kızın babası onların Fiji Adalarına yani dünyanın öbür ucuna yerleşeceğini söylemiştir. Lauren ise Truman'a gördüğü her şeyin sahte olduğunu, bir film setinde olduklarını ve her şeyin bir düzmece olduğunu insanların onu televizyondan seyrettiğini söylemiştir. Bu olay Truman'ın kafasını karıştırmış olsa da o sırada yakın arkadaşı Marlon olaya dahil olmuş ve kafasını dağıtmasını sağlamıştır.
Truman bir gün yolda babasını dilenci kılığında görür. Daha sonra düğün fotoğraflarında karısının parmaklarıyla çarpı işareti yaptığını fark eder. Onun gittiği yollarda arabaların olması ancak o ani bir dönüş olunca sokaklarda hiçbir araba bulunmaması gibi detaylar Truman'ın kafasında bazı şeyleri netleştirmesine neden olmuştur.
Aslında doğumuna bile tanıklık edilen ve Hollywood endüstrisinin evlatlık olarak aldığı Truman'ın etrafı tamamen oyuncularla çevrilidir.
Hayatıyla ilgili bazı gerçekleri fark eden Truman en sonunda yaşadığı adadan kurtulmayı ve aşkı Lauren'a kavuşmayı başarır.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder