Medya 21. yüzyılın, yani globalleşme çağının en büyük sağlayıcılarından birisidir ve kitle iletişim araçlarının gelişmesi ile birlikte insanoğlunun haber alma kaynakları da bununla doğru orantılı olarak artmıştır. Yıllar önce yalnızca insanlar, telgraf ve mektuplarla haber alma ihtiyaçlarını karşılayabiliyorken şu anda özellikle de sosyal medya sayesinde insanlar dünyanın hemen her yerinden anında haber alabiliyorlar.
Daha önceleri yalnızca hakim kesimin tekelinde bulunan veya onların baskılarına ve sansürlerine maruz kalan medya kuruluşları, günümüzde tüm insanların haber alma özgürlüğünü sağlayabiliyorlar. Bu iyimser tabolya bakıp insan yanılabilir çünkü aynı zamanda Fransa ve İtalya gibi gelişmiş ülkelerde bile yayınların sansürlendiği ya da farklı düşünenlerin bastırıldığı bir dönemde de yaşıyoruz. Tüm bu sorunları içselleştirmeden, kendi sorunumuzmuş gibi benimsemeden medya için asla tam bir özgürlük istediğimizi söylememiz imkansız olur.
Geçtiğimiz aylarda medyana gelen ve Libya, Mısır,Tunus gibi Ortadoğu ülkelerinde rejim değişikliklerine yol açan ve genel olarak Defne Devrimi olarak adlandırılan dönem ise belki de şu ana kadar sosyal medyanın gücünü en çok gösterdiği olaydır.
Gazetecilerin sürekli Twitter ve Facebook gibi sosyal iletişim ağlarından saniya saniye yayınladıkları haberler, gazetecilerin bulunmadığı yerlerde kendi imkanlarıyla videolar çeken vatandaşlar ve sosyal medya üzerinden gruplaşan ve eylem yapan halk en sonunda amaçlarına bir ölçüde ulaşmayı başardılar. Bu halk ayaklanmasının "Üst Güçler" tarafından planlandığını ve halkın galeyana getirildiğini savunan komplo teorileri de var ancak muhalif halkın zaferinin tadını çıakramadan dış güçlerin müdahalelelerine maruz kaldıkları da bir gerçek. Bu olaydan ise; halk sosyal medya ağlarını kullanarak ne kadar büyük bir hareket girişimde bulunmuş olursa olsun, asıl gücü ellerinde bulunduranlar er geç bu sahaya da el atarak kendi varlıklarını sosyal medyada hissettireceklerdir. Belki bu kadar da kötmser olmak da gerekli değil çünkü sosyal medya neredeyse bütün hükümetlerin bir şekilde müdahale etmek istediği ancak tam olarak denetleyemediği bir ağ. Bu nedenle büyük güçler ne çözüm bulurlarsa bulsunlar, dünyanın öbür ucundaki bir insanla olan iletişim kesilmediği sürece sosyal medya tabanlı halk hareketlerini durdurmaları hemen hemen imkansızlaşacaktır.
Ülkemiz medyasında ise belli bir sansürün uygulandığını 15 Mayıs tarihli çok taze bir haberle yineleyebiliriz: Benim de içerisinde bulunduğum ve sosyal medya üzerinden yürütülen kampanyalarla oluştutulmuş 20.000 kişiye yakın bir grup Taksim Meydanı'nda eylem yaptı. Hükümetin zaten sürekli elini ensesinde tuttuğu internete 22 Apustos 2011 tarihinde yeni sansürler koymak istemesiyle artık bıçağın sırta dayandığını hisseden kişiler bu durumu protesto ettiler ve sansürsüz ve özgür bir internet istediler. Ancak NTV bu grubu 200 kişi olarak nitelendirdi ve sosyal medya dışındaki haber alma araçlarında ( radyo, televizyon, gazete vb.) ülke çapında yapılmış olan bu büyük yürüyüş çok az yer aldı. Bunun sebebinin sansürün ve baskının ta kendisi olduğu yadsınamaz.
Ancak bu baskının belirgin olduğu ve kimsenin bir şey yapamadığı ortamda yine sosyal medya üzerinden haber yapan kuruluşlar doğru haber almak isteyen vatandaşların imdadına koştu. Örneğin insan haklarına saygı olma çerçevesinde haber yapan Bianet' de sansüre karşı yürüyüş olayı hak ettiği bir biçimde yer almıştır. Tarafsız gazetecilik anlayışını kaybetmeden tüm sansür ve baskılara karşı haber yapmanın yürek istediği, yapanların ise bir bir hapse atıldığı bu dönemde böyle iyi gelişmelerin olması demokratik ve özgürlükçü bir medyanın var olma "ideası"nın tamamen olmasa da bir ölçüde gerçekleştirileceğinin umudunu veriyor.
Daha önceleri yalnızca hakim kesimin tekelinde bulunan veya onların baskılarına ve sansürlerine maruz kalan medya kuruluşları, günümüzde tüm insanların haber alma özgürlüğünü sağlayabiliyorlar. Bu iyimser tabolya bakıp insan yanılabilir çünkü aynı zamanda Fransa ve İtalya gibi gelişmiş ülkelerde bile yayınların sansürlendiği ya da farklı düşünenlerin bastırıldığı bir dönemde de yaşıyoruz. Tüm bu sorunları içselleştirmeden, kendi sorunumuzmuş gibi benimsemeden medya için asla tam bir özgürlük istediğimizi söylememiz imkansız olur.
Geçtiğimiz aylarda medyana gelen ve Libya, Mısır,Tunus gibi Ortadoğu ülkelerinde rejim değişikliklerine yol açan ve genel olarak Defne Devrimi olarak adlandırılan dönem ise belki de şu ana kadar sosyal medyanın gücünü en çok gösterdiği olaydır.
Gazetecilerin sürekli Twitter ve Facebook gibi sosyal iletişim ağlarından saniya saniye yayınladıkları haberler, gazetecilerin bulunmadığı yerlerde kendi imkanlarıyla videolar çeken vatandaşlar ve sosyal medya üzerinden gruplaşan ve eylem yapan halk en sonunda amaçlarına bir ölçüde ulaşmayı başardılar. Bu halk ayaklanmasının "Üst Güçler" tarafından planlandığını ve halkın galeyana getirildiğini savunan komplo teorileri de var ancak muhalif halkın zaferinin tadını çıakramadan dış güçlerin müdahalelelerine maruz kaldıkları da bir gerçek. Bu olaydan ise; halk sosyal medya ağlarını kullanarak ne kadar büyük bir hareket girişimde bulunmuş olursa olsun, asıl gücü ellerinde bulunduranlar er geç bu sahaya da el atarak kendi varlıklarını sosyal medyada hissettireceklerdir. Belki bu kadar da kötmser olmak da gerekli değil çünkü sosyal medya neredeyse bütün hükümetlerin bir şekilde müdahale etmek istediği ancak tam olarak denetleyemediği bir ağ. Bu nedenle büyük güçler ne çözüm bulurlarsa bulsunlar, dünyanın öbür ucundaki bir insanla olan iletişim kesilmediği sürece sosyal medya tabanlı halk hareketlerini durdurmaları hemen hemen imkansızlaşacaktır.
Ülkemiz medyasında ise belli bir sansürün uygulandığını 15 Mayıs tarihli çok taze bir haberle yineleyebiliriz: Benim de içerisinde bulunduğum ve sosyal medya üzerinden yürütülen kampanyalarla oluştutulmuş 20.000 kişiye yakın bir grup Taksim Meydanı'nda eylem yaptı. Hükümetin zaten sürekli elini ensesinde tuttuğu internete 22 Apustos 2011 tarihinde yeni sansürler koymak istemesiyle artık bıçağın sırta dayandığını hisseden kişiler bu durumu protesto ettiler ve sansürsüz ve özgür bir internet istediler. Ancak NTV bu grubu 200 kişi olarak nitelendirdi ve sosyal medya dışındaki haber alma araçlarında ( radyo, televizyon, gazete vb.) ülke çapında yapılmış olan bu büyük yürüyüş çok az yer aldı. Bunun sebebinin sansürün ve baskının ta kendisi olduğu yadsınamaz.
Ancak bu baskının belirgin olduğu ve kimsenin bir şey yapamadığı ortamda yine sosyal medya üzerinden haber yapan kuruluşlar doğru haber almak isteyen vatandaşların imdadına koştu. Örneğin insan haklarına saygı olma çerçevesinde haber yapan Bianet' de sansüre karşı yürüyüş olayı hak ettiği bir biçimde yer almıştır. Tarafsız gazetecilik anlayışını kaybetmeden tüm sansür ve baskılara karşı haber yapmanın yürek istediği, yapanların ise bir bir hapse atıldığı bu dönemde böyle iyi gelişmelerin olması demokratik ve özgürlükçü bir medyanın var olma "ideası"nın tamamen olmasa da bir ölçüde gerçekleştirileceğinin umudunu veriyor.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder