Günlerden Salı.Ödevim olduğu için, tophane'deki, yani yurdumun bulunduğu yerdeki bir sergi salonuna gidiyorum;İstanbul Modern.Orada, daha önce hiç görmediğim, adını bile duymadığım bir adamın, Ani Çelik Arevyan'ın fotoğraf sergisi olduğunu öğreniyorum. Koca afişte yazıyor: "Göründüğü Gibi Değil. 29 Eylül 2010-9 Ocak 2011 Arasında İstanbul Modern'de" Serginin adıyla Ani Çelik'in objektifinden gördüklerinin ne denli uyuştuğu çarpıyor hemen gözüme. Büyük bir metropolün binaları.Gri,soluk... Etrafları bembeyaz ama!Dingin. Birçok fotoğraf birbirine benziyor. Kendini tekrarlamaktan çok anlatılmak istenen bir öykünün devamı niteliğinde hepsi. Ancak hikayeyi anlamak zaman istiyor, sabır istiyor. Bazem kendini bir çiğ damlasında, bazen gökyüzünde kaybediyorsun. O fotoğraflardaki "An"ı anlamaya çalışarak."Acaba" Diyorum:"Acaba herkes benim gördüğüm şeyleri mi görüyor bu fotoğraflarda? Aynı hikayeyi mi anlatıyor bize Ani Çelik o objektifinin pu...
Kitaptaki olayların benim yaşadığım yere oldukça yakın yerlerde geçmesi okuma şevkimi arttıran en önemli neden oldu diyebilirim. Tamamen İstanbul'da geçen kitap bize 1950-60 ların İstanbulu'nun kalburüstü kesimiyle ilgili önemli detaylar veriliyor. Ancak kadın kahramanımız tabii ki alt tabakadan! Kahramanımız Kemal Bey, tekstil zengini Basmacı ailesinin en küçük bireyidir. Ondan yaşça büyük, çalışkan,evli ve çocuklu bir ağabeyi vardır. Sibel adında, Paris'te ekonomi okumuş, babası eski bir diplomat olan bir kızla nişan arifesindedir. Günlerini kendileri gibi zengin arkadaşları ile eğlenerek mutlu bir biçimde geçirmektedirler. Kitapta aynı zamanda evlilik öncesi beraberlik konusuna oldukça değinilmiştir. Artık Avrupa'ya gidip okuyan kızların ufuklarının da açıldığı, kendi ayakları üzerinde durabileceklerini ve yeterince çağdaşlaştıklarını düşünmeleri ile çelişen birçok durum ortaya koyulmaktadır. Kemal ile Sibel 'de birlikte olmuşlardır fakat Sibel bunu ...
Dan Brown'un tüm dünyadan hemen herkesin sempatisini kazanan kahramanı Robert Longdon bu kitapta gene karşımıza çıkıyor! Kitap neredeyse tamamen önceki kitaplarda olduğu gibi başlıyor. Robert Longdon bir şekilde kandırılarak Washington a getirilir ve kendini bir anda olayların tam ortasında bulur. Elbette ona eşlik eden orta yaşlı, bilgili, son derece hoş bir bayan da vardır!! Şu ana kadar bahsettiğim her şeyin Melekler ve Şeytanlar ve Da Vinci Şifresi ile hemen hemenn aynı olduğu su götürmez. Yer ve mekan dışında.. Dan Brown her zamanki gibi tüm olayları bir gün içerisinde geçiriyor. Gizli kalmış sırlar, semboller, diller gene kitabın kilit noktalarını oluşturuyor. Geçmiş ve günümüz iç içe. Açıkcası ben Dan Brown 'un anlattıklarının ne kadar gerçek ne kadar hayal ürünü olduğu ayırdına varamıyorum. Benim gibi birçok kişi olacak ki "Da Vinci Şifresi" bazı Arap Üniversitelerinin İlahiyat bölüm...