Baktım, uzuuun zamandır Türk filmi önerisi yapmıyorum. (Türkiye filmi yazmadım bilerek. Evet, Fransız filmi diyoruz da neden Türk filmi diyemiyoruz?!! diyen tayfadanım, kafasızım. Teşekkürler.) Aslında ben bayağıdır film önerisi yapmıyorum. Hazır anime önerilerime başlamışken bu güzel filmi es geçmeyeyim dedim. Yorumlarıma geçmeden önce de filmi izleyenler ile ilgili de bir yorum yapayım; film resmen izleyiciyi ikiye böldü. Bir tarafta "Biz ezelden beri Müslüm Babacıydık, ne oldu şimdi? Bir filmle enteller Babamızı sahiplenmeye çalışıyor," diyenler, diğer tarafta da Müslüm Gürses'e biraz tarzından, çokça da jiletçi olarak tabir edilen sevenleri nedeniyle yıllarca uzak durmuş, şimdi ise onu anlamaya çalışanlar var. Ben ikinci taraftayım. Müslüm Gürses'in şarkılarını duymamış, dinlememiş olmak imkansız. Ancak onu anlamak, işte o biraz zor. Ben 1992'li olmamın getirdiği cahillikle o jilet partili konserleri hayal meyal hatırlıyordum ve -açıkçası- korkuyordum.
Sonbahar 2017 k-dramaları yine birbirinden güzeldi. While You Were Sleeping ile gizeme, Mad Dog ile heyecana doyduk. Ancak öyle bir k-drama var ki, kurgusuyla, hikayesiyle, ana karakterin muhteşemliğiyle hepsinin üzerinde. Witch at Court, genellikle birer erkek ve kadın içerek ve yine genellikle erkeğin %70, kadının %30 göründüğü k-dramalardan çok farklı. Tabii, kadınların baş rolde olduğu dramalar çok, ancak o k-dramalarda, daha doğrusu dizi, roman, film olsun yaratılan hemen hemen tüm kurgularda mutlaka bu tarz hikayelerde güçlü bir erkek karaktere de yoğunlaşılır. Bu sefer işler farklı. Ma I Deum diziyi bildiğiniz alıp götürüyor. Kendisini son zamanlarda yaratılan en başarılı k-drama kadın karakteri ilan ediyorum. Politik eleştirinin, savcıların ve polislerin bol bulunduğu k-dramalar çok revaçta, evet. Witch at Court ise özellikle karakterlerinin orijinalliği ile bu k-drama bolluğunda sivriliyor. Konusu ise şöyle: Babasının kim olduğunu bilmeyen Ma I Deum'ün annesi,
Bir diziye izlemeye başlamadan “Oooo şu oyuncu başroldeyse kesin süper bir şeydir,” diyorsanız, o iş aynı zamanda da oyuncunun büyüklüğünü gösterir. Henüz 28 yaşında olan Lee Jong Suk ile ilgili de aynı şey geçerli. Oynadığı tüm yapımlar mı karmaşık kurgulu, heyecanlı ve güzel olur? Pinocchio, I Hear Your Voice, Doctor Stranger, W ve şimdi de While You Were Sleeping… Hepsinde de oldukça zeki, kibirli ve kendinden emin karakterleri canlandıran Lee Jong Suk, dizsinin çıktığı dönemde verilen tüm ödülleri süpürmeyi de ihmal etmiyor. Ay evet, bu kadar Jong Suk güzellemesi yeter, ben de biliyorum L Ama misal Lee Min Ho’yu aynı kefeye koyamam. Her ne kadar Lee Min Ho’yu sevsem de Lee Jong Suk, oyunculuk ve karakteri ete kemiğe büründürme açısından Lee Min Ho’dan birkaç gömlek üstün. İşin komiği ise, Lee Jong Suk bu dizisinde Lee Min Ho’nun gerçek hayattaki nişanlısı Bae Suzy ile başrolde. Dizi hakkında yazmak için açıkçası bir süre bekledim. Önyargılı yazmayayım, biraz d
Heberelölöley bir modda Tokyo Ghoul incelemesi yaptıktan sonra Moebius'a sert bir geçiş yapıyorum. Ciddi tondan heberelölölöley yapacağım. Ancak öncesinde söylemem gereken bir şey var; +18 ALERT! Öyle seksli filan diye değil, harbi +18. Filmi anlamlandırabilmek ve rahatsız edici sahneleri sindirebilmek için belirli bir yaşa erişmeniz gerekiyor. Gerçi ben bu blogu tutmaya başladığımda 17'lik bir çıtır idim. Hardcore Kynodontas yazısı yazmıştım -bir dergiye yazmıştım aslında, buraya koyalamıştım- Kynodontas'ı izlediyseniz eğer, bıraktığı his bakımından hemen hemen aynı olduğunu söyleyebilirim. Filmde hiç diyalog yok. Bir tane bile. Ama ona rağmen sürükleyici, bir ağacın yapraklarının minnak minnak oynayışını izlemiyorsunuz. Yalnızca, diyaloga ihtiyacı yok filmin, o kadar. Kim Ki Duk'un her daim bize söylemek istediği bir şeyler var. Adam dertli dertli! Moebius'ta ise kadın-erkek-iktidar ilişkisini belki de olabilecek en rahatsız ve en çarpıcı şekilde bizl
Kill Me Heal Me'deki yakışıklı ağabey, She Was Pretty'deki sarsak oğlan ve Hwarang'daki doğrucu savaşçı, gönüllerimizin kahramanı Park Seo-Joon ve The Heirs'da nefret etmek isteyip de edemediğimiz, Descendents of the Sun'da iyice kanımızın kaynadığı Kim Ji Won'un baş rollerinde oynadığı bu dizi, çocukluk hayallerini gerçekleştirmek için canla başla çalışanlar için bire bir. Henüz dört yaşındayken ilkokul üçten terk anneannesine söyleyip söyleyip kitaplar yazan, onları kıvırıp, zımbalayıp arkasına kitap etiketi yapıştıran ve dayısının kitapçı dükkanında satmaya çalışan şahsımın hayali -tahmin edebileceğiniz gibi- yazar olmaktı. Ssam My Way, İngilizce olarak da Fight for My Way de tam da kitabımın bitiş dönemine denk geldiğinden hayallerini gerçekleştirmek için canla başla çalışan bu gençlerin hikayesi daha bir dokundu bana. O halde bu drama tüm "hayali olanlara" gelsin! Kong Do Man lise yıllarında fırtına gibi esen bir tekvando dövüşçüsüdü
Oh May Gaş! Gong Yoo'nun filmlerini önereceğim dedim ancak ve ancak ennn sevdiğim kdramalardan biri olan "1st Shop of Coffee Prince" hakkında yazmadığımı fark ettim. Eh, hal böyle olunca işimi gücümü bırakıp Coffee Prince hakkında yazmak şart oldu. Yüzlerce Güney Kore dramasının içinde bir güneş gibi parıldayan Coffee Prince'i henüz izlemediyseniz hemen yan sekmeden açıp link aramaya başlayın. Kadın-erkek rollerinin bu denli ince bir şekilde sorgulandığı, bu kadar sıcak ve güzel bir dramaya daha rastlayamayacaksınız çünkü! Gong Yoo'nun adeta parıldadığı, Yoon Eun Hye'nin döktürdüğü, yan karakterlerin hikayelerinin de oyunculuklarının da çok güçlü olduğu 2007 yapımı bu drama izlemeye başladığınız anda sizi kendine çekecek. Aslında bir kız olan ancak giyinişi ve davranışlarıyla tam olarak bir erkek çocuğunu andıran Go Eun Chan'ın ailesine bakabilmek için çaresizce para kazanma arayışlarına girdiği sırada aileden zengin Choi Han Kyul ile tanışı
A Moment to Remember - Nae Meorisouki Jiwoogae Bayram tatili dolayısıyla kapalıydım, bu filmle açılıyorum mdflkmsfasf. Mendilleri hazır edin, ettiniz mi? Heh, o zaman başlıyorum! Orta Doğu ve Balkanlar'da fırtına gibi esen birçok Türk dizisi ve filmi gibi A Moment to Remember da bizim "uyarlama" aşkımızdan nasibini almış ve "Evim Sensin" isimli bir filmi çekilmişti. Eğer bu filmi izlediyseniz diyeyim, orijinali burada! Hem de ne orijinal! "Ben duygusuz insanım, ağlamam" diyenlere sözlerini yedirecek cinsten bir film olan A Moment to Remember'ı izledikten sonra bir süre kendinize gelemeyebilir, etrafta ruh gibi dolaşabilirsiniz. Ancak her halukarda bu kadar etkileyici bir filmi izlemeden hayatınızı geçirmeyin derim. Ben izleyeli çok oldu ancak her hatırladığımda hala tüylerim diken diken oluyor, göz pınarlarım sızlıyor. Öyle bir şey bu film. Bak gene kötü oldum :/ Hikayeye geçeyim; Su Jin genç ve güzel bir kadındır. Babası bir
UYARI! Lütfen bu yazıyı arkada Mehter Marşı çalarken okuyunuz! Şaka tabii yapmayın lskdldkdk ya da yapın ayol bana ne! Sultan Süleyman'ın namı Japonya'ya kadar gitmiş biz mi eğlenemeyeceğiz? Şaka bir yana, içerikleri kendi ürettiği için dünyanın en zor pazarı olarak görülen Japonya'da Hürrem'in "Sülüman" sesleri yankılanacak, daha ne olsun? Ver mehteri! Edit: Trailer'ı buldum! Lililililili!
푸른 바다의 전설 veya "Mavi Deniz Efsanesi" deyin, bu güzel dizi sıcak yaz aylarından bunalan bünyelere ilaç gibi gelecek! My Sassy Girl ve My Love From the Stars'tan bildiğimiz Jun Ji-Hyun ile canımız cicimiz, hangi rolde olursa olun mutlaka işin ucunda multimilyoner olan prensimiz Lee Min Ho'muzun baş rollerinde oynadığı bu diziyi naapıyoruz? Kafadan layklıyoruz! Güney Kore dizilerinin birçoğunda olduğu gibi bir efsane, doğaüstü güç / güçler ve tabii ki reenkarnasyon bulunmakta bu hikayemizde. Ancak şimdi eğri oturup doğru konuşalım; bu tarz tarihi-reenkarnasyonlu dizilerin pek azı gerçekten "çok iyi" oluyor. Heh, The Legend of the Blue Sea de bu çok iyiler klasmanına girecek türden. Denizkızlarının gerçek olduğu bir dünya düşünün. Tek dokunuşlarıyla insanların hafızalarını silebilen bu ilginç yaratıklar dizimizde karaya çıkınca ayaklanabiliyorlar. Heh, bu ön bilgi olsun sonra geleceğim. Aslında çok zengin bir CEO'nun oğlu olan
Kdrama dünyasına Boys Over Flowers ile başlayanlar Lee Min Ho'yu yakinen bilirler. İştee o dünkü çocuk büyüdü, büyüdü de maşallahlık yapımlarda oynuyor. Şimdiki konumuz City Hunter. Oynadığı diğer dizi ve filmleri de ileri dönemde ele almayı planlıyorum. Lee Min Ho ve Park Min Young'un (Healer'daki kız, evet <3) baş rollerinde yer aldığı 2011 yapımı dizimiz aslen Tsukasa Hojo'nun aynı isimli mangasından esinlenmekte. 1980'lerde başlayan hikayede Güney Kore hükümeti tarafından özel olarak yetiştirilmiş ve Mavi Saray'a (Güney Kore başkanlık sarayı) hizmet veren 21 asker gizli bir göreve atanır ve Kuzey Kore'deki belli başlı kişileri öldürmek amacıyla Kuzey Kore'nin başkenti Pyongyang'a geçerler. Ancak Kuzey-Güney çatışmasını artırmak istemeyen siyasiler görevlerini başarıyla tamamlayan bu 21 askeri denizde kurşuna dizer. İçlerinden birinin henüz bebeği olmuştur. Kurtulan ise bebeği olan askerin en yakın arkadaşıdır.
Ay balalar! (Neden böyle hitap ettim ben de bilmiyorum :/ :/ :/) Yaz aylarında içinizi ısıtacak, sizi kah kahkahalara boğaak kah hüzünlendirecek, hikayesiyle göz dolduracak, büyük itimalle hepiciğiniz korsan izleyeceğiniz için de ceplerinizi yakmayacak. Evet, başlangıç seramonisi bittiyse kdrama önerimize geçiyorum efenim. Aşık olduğunuz adamın uzaylı olduğnu öğrenseydiniz, ne yapardınız? Kdramalar birçoğumuzun da aşina olduğu gibi türü ister fantastik, ister macera, ister mecha (abarttım, evet) olsun mutlaka bir kadn ve erkek arasındaki aşkı anlatır. O aşk olur orada. Kurgu da paralel yürür. Bu dizide ise kurgu ve aşk o kadar güzel harmanlanmış ki tadından yenmiyor. Ayrıca, diziye aksiyon katan ve tempoyu sürekli yukarıda tutan bir kötü adamamımız da var. E, daha ne olsun? Hikaye oldukça uzun ve karmaşık. Ben ise söyleyeceğimi söyleyip özete geçeyim; Zor bir kurgunun altından başaryla kalkılmış. Dream High ve The Producers'tan (gerçi The Producers'ı bu dizide
Dedektiflik hikayeleri tutkunları buraya! Signal'ın karakterleri, müthiş kurgusu ve bitmek tükenmek bilmeyen dinamizmi size ilaç gibi gelecek! 16 bölümden oluşan bu oldukça tempolu dizinin en önemli noktası; biri 1996'da, diğeri de 2015'te yaşayan iki dedektifin ilginç bir telsiz sayesinde birbirleriyle iletişime geçebilmeleri. "Profiler" olarak çalışan ve "Cold Case Squad"ın bir parçası olarak atanan Hae-Yong, Soo-Hyun isimli oldukça soğuk ancak kendinden emin dedektifle birlikte geçmişte suçlunun bulunamamasından dolayı kapanan dosyaları yeniden incelemeye başlar. Olaylar ise Hae-Yong'un çöpten bir telsiz bulmasıyla iyice karmaşıklaşır. Telsiz sinyalleriyle Jae-Han isimli dedektifle konuşmayı başaran Hae-Yong, davalar devam ederken, yaaani henüz cold case filan olmamışken asıl suçluyu yakalamaya çalışır. Jae-Han'ın ve Hae-Yong'un ise bir ortak noktası vardır; dedektif Soo-Hyun. Zamanında Hae-Yong'un altında çalı
Selamlaaaar! Healer'ı önerdikten sonra Ji Chang Wook'un yeni dizisinden bahsetmemek olmazdı. Chang Wook'un askere gitmedne önce çektiği son drama olan Suspicious Partner SBS ekranlarında tam gaz devam ediyor, her hafta bizi ekrana kilitliyor. Ufaktan ufaktan ancak sürekli devam eden gerilim, hukuki süreçler ve birden fazla şüpheli katilin ortada dolaştığı bir dizi arıyorsanız, doğru adrestesiniz! Konusunu kısaca açıklayayım, an itibariyle devam ettiğim bir dizi olduğu için gereğinden fazla detay vermekten çekiniyorum çünkü. Avukatlık stajını yapan Bong-Hee, başsavcının oğlu olan genç ve yetenekli avukat eski sevgilisi Hee-Joon'u öldürmekle suçlanır. Hee-Joon, Bong-Hee'yi aldatmış, Bong-Hee de arkasından onu öldüreceğinden bahsetmiş, onu tehdit eden şarkılar söylemeye başlamıştır. Elektriklerin kesik olduğu bir gece markete giden -elektrikler kesik olduğu için nakit para kullanır- Bong-Hee, evine geldiğinde Hee-Joon'un cesediyle karşı
İşteeee güzeller güzeli Güney Kore dizileri önerilerime tam gaz devam ediyorum arkadaşlar! Daha önce Goblin ile fantastik dünyaya adımımızı atmış, Kill Me Heal Me ile çoklu kişilik bozukluğundan muzdarip bir ana karakterin hikayesini ele almış, Pinocchio 'da medya savaşlarına değinmiştim.. Şimdi ise sıra bir "Gece Kuryesi"nde. Aksiyon, politikayla ilintili alengirli işler, çılgın hackerlar ve güzel dövüş sahneleri istiyorsanız sizi Healer'a doğru alalım. Günümü ve 80'ler Güney Kore'sinde paralel olarak devam eden hikaye bana -çok da benzemese de- zamanın Çemberimde Gül Oya dizisini hatırlattı. Healer'da ise olay şöyle; 80'lerde, askeriyenin en güçlü olduğu, sansürün her daim ensede hissedildiği dönemde bir grup üniversiteli genç kaçak radyo yayını yapmaktadır. Hayatlarına gazeteci olarak devam eden ve gizli bir alış-verişe tanık olan bu gençlerin tamamı hazin bir sonla karşılaşacaktır. Günümüzde ise bir "Healer&qu
Filmi bu çarşamba izledim. Tam "Galadayım diye hava atayım," demiş, fotoğraf çekmeye kalkışmışken görevli yanı başımda bitti. "Ne vay yani yeaa of yeaa!" şeklinde "ve Sinem" triplerine girsem de fayda etmedi. En sonunda da "Ay tamam of yanee" dedim ve tek kare çekmeden çıktım. Zaten 3D'ydi. Keşkül titretmesi gibi görünüyordu hatun. Gerek de yoktu hani fotoğrafa filan. İlk olarak şöyle diyeyim, film genel anlamda 10 üzerinden 7.1'i hak ediyor. Bazı klasmanlarda 6'nın altında, bazılarında ise 7.5 civarında seyrettiğinden ortalama bir puan vereyim dedim. Özellikle efektler ve hikayenin bağlanması konusunda oldukça başarılı. Ancak sonlara doğru "İyi-Kötü" arasındaki savaş, "Gel yanıma güzel qız, seninlen insanları ateşe verelim ekiekiki" olaylarına girmesi bu güzel filmi biraz basitleştirmiş açıkçası. Biraz daha felsefik bir çerçevede, çok daha güzel bir film olabilirmiş. Bir başka eleştirim ise G
Disosiyatif Kişilik Bozkluğu, daha çok bilinen adıyla "Çoklu Kişilik Bozukluğu"ndan muzdarip, aynı zamanda da çok büyük bir şirketin tek varisi olsaydınız ne yapardnız? Kill Me Heal Me'de bu soru en derin ayrıntısına kadar işleniyor. Benliğinde -ikisi kadın- toplamda yedi kişilik barındıran Cha Do Hyun'un hikayesi daha sizi ilk bölümden cezbedecek. Çılgın Perry Park kişiliğini sevmeyen yoktur herhalde Cha Do Hyun çocukluğunda çok büyük travmalar yaşamış, Amerika'da kendi haline terk edilmiş olan bir gentçtir. Onu diğer gençlerden ayıran iki özelliği ise bu travmaları atlatabilmek adına farklı kişilikler geliştirmiş ve Güney Kore'nin en büyük holdinglerinden birinin tek vasisi olması. Shin Se Gi <3 <3 <3 İyi huylu ve kimseyi incitmemeyi hayat mottosu olarak kabul etmiş olan Cha Do Hyun'un tam tersi, kimseyi dinlemeyen, kafasının dikine giden, gaddar, bu nedenle de "yaralanmayan" Shin Se Gi, bu karmaşık karakterimizi
